Etiketler

27 Nisan 2021 Salı

Badem Ağacı

 



Piyanist filmini ilk izlediğimde Almaya da Yahudilere yapılan eziyete, vahşete, soykırıma nasıl üzüldüysem nasıl içim acıdıysa, hakeza Zülfü Livaneli’nin Serenad Kitabında da anlatılan, Şile açıklarında batırılan Sturma Gemisindeki Yahudilere çok üzülmüş, sessiz kalınmasını içselleştirememiştim. Badem Ağacını okurken, İsrailli Yahudilerin, Filistinli Araplara yaptıkları işkenceler, vahşetler ve soykırımlara da o kadar üzüldüm. Yazarın Yahudi olması da aslında insanın insana yaptığı zulmü, din dil ırk fark etmesizin nasıl etkilediğini gösteriyor. 

 Savaş,  sivil halk üzerinde olmamalı! Savaş, bebek ölümlerini meşrulaştırmamalı!  Güçlü, güçsüz üzerinde söz hakkına sahip olmamalı. Silah tacirlerinin destekledikleri zulme, tüm dünya sessiz kalmamalı!

 Badem ağacı bir çocuğun on iki yaşından başlayarak kocaman bir adam olana kadar yaşadığı dramı ele alıyor. 1955 den 2009 a kadar uzana bir savaşın hikayesi…

 Ahmed’in küçük kardeşi Emel, hiç kimse fark etmeden bir kelebeğin peşinden şeytanın tarlası dedikleri yere giriyor. Annesinin arkasında koşup sakın kıpırdama demesine gülümseyerek kelebeği yakalayacağını söyleyerek adım atıyor.  Ve Mayın patlıyor. Babaları, Ahmed’in mayınların gömüldüğü zaman görerek çizdiği haritaya güvenerek, Emel’den kalanları toplamak için mayın tarlasına giriyor. Abbas ağlayan annesine sarılıp “Merak etme babam Emel’i birleştirecek. Çünkü, o her şeyi onarır “diyor.  Daha sonra bir gece evlerinden çıkarılarak başka bir eve götürülüyorlar.

 On ikinci yaş gününde babası terörist olmakla suçlanıyor ve cezaevine gönderiliyor. Evleri İsrail askerleri tarafından yıkılırken kardeşleri Sara başına aldığı darbeyle ölüyor. Ve aileye ev yapma izni verilmiyor. Badem ağacının altına bir çadır kuruyorlar ve bir dahi olan Ahmed, kardeşi Abbas ile birlikte çalışmak zorunda kalınca birlikte İsrailliler için yapılan evlerin inşaatında çalışmaya başlıyorlar. İkisi de küçük çocuk olduğu için aldıkları para çok az da olsa en azından pirinç alıp pilav yiyerek bir karınlarını doyurabiliyorlar.  Ta ki içi nefret dolu bir Irak’lı Abbas’ı inşattan aşağı itene kadar! Omuriliği kırılan Abbas sakat kalıyor. Ahmed artık küçük kardeşi Fadi ile bir kesimevinde çalışmaya başlıyor. Ve yıllarca Abbasın hastane faturalarını ödemek zorunda kalıyorlar. Bu arada öğrencisin bir dahi olduğunu bilen Muhammed öğretmen Ahmed’e iş sonraları ders veriyor. Bir gün matematik yarışması olduğunu ve Ahmedin bu yarışmaya mutlaka katılması gerektiğini söylüyor. Yarışmada birinci olana İbrani Üniversitesinden burs veriliyor. Ayaklarında araba lastiğinden sandaletleri, annesini çarşaftan diktiği pantolonu ile yarışma salonuna ilk girdiği anda dikkatleri üzerine çeken Ahmed kazanıyor.

 Bol bol altını çizeceğiniz cümlelerle, onca zulmün içine umudu okuyacağınız bir eser. Ahmed Hamid’in azmi ve bilgisi yaşadığı onca zorluğa rağmen, on iki yaşında bir çocuğun umudunu kaybetmeden Nobel ödülüne uzanan yaşamın başarısı okunmaya değer.  

 Keyifle okuyun.

“Kötü insanlar, bize davranışlarını gerekçelendirmek için bizim değersiz olduğumuza inanma ihtiyacı duyar. Keşke hepimizin aynı olduğunu fark edebilseler.”

“Anladım ki cesaret korkunun yokluğu değildi, bencilliğin yokluğuydu; bir başkasının çıkarını kendi çıkarının önüne koymaktı.”

“İyi şeyler seçim yapmayı zorlaştırır. Kötü şeyler seçenek bırakmaz.”

“Hemşirenin verdiği ve içinde Abbas’ın sandaletleriyle kanlı giysilerinin bulunduğu torbayı aldım. Sol sandaletini çıkardım, ayağına giydirip bağladım. Sağımdaki peçeli hanımın bana baktığını fark ettim. Öbür ayağına da aynı şeyi yaptım. Uyandığında kalkıp gitmesini sağlama almak istiyordum.”

“İnsanlar korku ve bilgisizlik yüzünden nefret eder. Nefret ettikleri insanları tanımaya başlarlar ve ortak çıkarlarına odaklanırsa bu nefreti yenerler.”

“Hayatta başarı, yaşadığımız başarısızlıkların sayısı değil bu başarısızlıkları nasıl karşıladığımızdır.”

“Neden hiç ağaç yok? " diye sordum sürücüye.
" İsrail bu bölgedeki ağaçları söktü. " dedi sürücü. " Ağaçların güvenliklerine karşı nasıl bir tehdit oluşturduğunu düşünsenize: Tanklarından birinin tepesine bir portakal düşebilir. "

““Çantanda hiç kitap yok mu?”

“Hayır, savaşta mahvoldular. “Dedi Macid.

Kaşlarımı çattım.”Peki neden sırt çantası taşıyorsun o zaman?

“Top mermileri ve bomba parçalarını değiş tokuş ediyoruz,” dedi.”

“İsrailliler eğitimli Filistinli istemiyor. Eğitim kurumlarını yok etme politikalarını bir parçası bu. Uğruna yaşayacak bir şeyimiz kalmasın diye bizi umutsuz yapmak istiyorlar. Bizimle barış yapmak ve toprağımızı geri vermek zorunda kalmasınlar diye bizi teröristlere çeviriyorlar.”

6 yorum:

  1. Güzel bir inceleme olmuş. Kitabı merak ettim ve okumak istiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Güzel bir kitap. Keyifle okuyun. 🙏

      Sil
  2. Emeğinize yüreğinize kaleminize sağlık çok güzel sürükleyici bir yazı olmuş soluksuz okudum gerçekten kitabı listeme aldım
    Teşekkürler
    Meral hanım yazılarınızın devamını bekliyoruz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben teşekkür ederim Meral hanım geçmiş bayramınız mübarek olsun

      Sil
    2. Sizinde bayramınız kutlu olsun 🙏

      Sil

Bazen yokluk sarar etrafını.  Sevgi yokluğu, şevkat yokluğu, anlayış yokluğu anlaşılmama yokluğu. O kadar yokluğun içinde varlığını bir türl...