Etiketler

22 Aralık 2020 Salı

Les Misérables (Sefiller)

 

 Sefiller kitabını 2015 yılında kütüphaneden alıp okumuştum. Tadı damağımda kalan ender kitaplardan biridir. Hani favori listem sorulsa ilk vereceğim cevap Sefillerdir. Okurken bende üzüntü, acıma, kaygı, merak, ama en çokta tanıdıklık duygusu barındırmıştı. Evet aslında sefilleri hepimiz tanıyoruz. Hani yaşayan ama yaşadığını bir türlü kanıtlayamayan, görmemezlikten gelinen, dışlanan, hor görülen, hayattan ayrıştırılanların hikayesi.

  Victor Hugo ile ilgili kısaca aktarabileceğim ki, yazarın eserlerini okuyanlar bilirler. Fransa’nın en önemli yazarıdır. Ayrıca Romantizm akımının Fransa temsilcisidir. 1802 de Besançon’da doğmuş üç kardeşin en küçüğüdür. Gençliğinde kralcı olsa da yıllar içerinde tutkulu bir Cumhuriyetçi olmuş. Siyasi hayatından dolayı sürgün edilince imparatorluk yıkılana kadar Fransa’ya dönmemiş. 1862 de Sefiller yayınlanmış ve  Notre- Damın kamburu Deniz İşçileri gibi önemli eserlere imza atmıştır. Ayrıca şiir ve oyun yazarı olan Victor Hugo benim Fransız edebiyatına hayranlığımın sebebi oldu. Victor Hugo Sefiller ile ilgili yayıncıya yazdığı mektubunda:

“Sefiller kitabının tüm halklar için yazılmış olduğunu söylerken haklıydınız beyefendi. Herkes tarafından okunacak mı bilmiyorum ama ben herkes için yazdım. İngiltere’ye olduğu kadar İspanya’ya, İtalya’ya olduğu kadar Fransa’ya, Almanya’ya olduğu kadar İrlanda’ya, köleleri olan cumhuriyetlere olduğu kadar, serfleri olan imparatorluklara da hitap etmektedir. Toplumsal meseleler sınırları aşar. İnsan türünün yaraları, dünyayı kaplayan o geniş yaralar, dünya haritası üzerine çizilmiş mavi ya da kırmızı çizgilerde son bulmuyor. İnsanın cahil ve umutsuz olduğu her yerde, kadının kendini ekmek parası için sattığı her yerde, çocuğun bir şeyler öğrenebileceği bir kitabın ve ısınabileceği bir ateşin eksikliğini çektiği her yerde, Sefiller kapıyı çalar ve şöyle der: Açın kapıyı, sizin için geldim.İçinde yaşadığımız medeniyetin bu çok karanlık ânında, sefilin adı insandır; her iklimde can çekişmekte, her dilde inlemeye devam etmektedir”  diye baslıyor.

  Kendi kütüphanemi kurmaya başlayınca dünya klasiklerinin olduğu rafta hep bir eksik vardı. Yıllar sonra Sefilleri alıp kütüphaneme katarak ve yeniden okudum. Yine aynı heyecanla, aynı duygularla ve bolca altı çizilmiş cümlelerle keyif alarak ve çok üzülerek bitirdim. Öncelikle şunu belirtmem gerekiyor. Hangi dünya klasiğini okursanız okuyun kaliteli bir yayınevinden alın ve özetini değil tamamını okuyun. Ben Türkiye İş bankası Yayınlarını tercih ettim. İki ciltlik kitap, ilk cilt 857, ikinci cilt 837 sayfa, çeviri Volkan Yaçıntoklu’ya ait. Gözünüzü korkutmasın, akıp gidiyor.

  Hikâye 19. Yüzyılda geçiyor. Kahramanımız Jean Valjean Favorelles’de ağaç budayıcılığı yapan bir köylü idi. Tek akrabası olan ablası dul kalınca 7 çocuğa ve ablasına bakmaya başladı. Bir kış günü işsiz kalınca zorluklar başladı, ablasının tek başına çalışması yetmedi, yoksulluk git gide artınca bir gün aç kalan çocuklar için bir somon ekmek çaldı. Ve 5 yıl kürek mahkûmluğu başladı. Kaçma girişimleri de eklenince 19 yıl kürek mahkûmu oldu. Cezası dolduktan sonra şartlı tahliye edildi, ona verilen yeni kimlikte “çok tehlikeli bir şahıs” yazıyor ve gittiği yere bu kimliği göstermesi gerekiyordu. Hal böyle olunca kapılar bir bir yüzüne kapandı. En son girdiği köpek kulübesine de köpek tarafından kabul edilmeyince bir köpek kadar değerinin olmadığını haykıran Jean Valjean umutsuz aç ve soğukta kamıştı. Yorgunluktan ve açlıktan bir bankın üzerine yattı. Oradan geçmekte olan yaşlı bir kadın ona Piskoposun evi gitmesini söyledi. Bu sayede Jean Valjean karnını doyurup sıcak bir yatakta yatabileceği Piskoposun kapısını çaldı. Ve gece herkes uyurken Piskoposun odasındaki dolabı açarak içerisinde gümüş takımlarının olduğu sepeti çaldı. Fakat çok gidemeden yakalanıp piskoposun yanına götürüldü. Piskopos Jean Valjean’ı görünce “Dostum çok erken çıkmışsınız bunları unutmuşsuz” deyip gümüş şamdanları Jean Valjean’a verdi.

 “Kardeşim artık kötülüğe değil iyiliğe aitsiniz. Ruhunuzu satın alıp içindeki karanlığı ve tehlikeli düşünceleri çıkarıyorum ve onu Tanrı’ya teslim ediyorum. “ dedi.

  İşte piskopos Jean Valjean’ın hayatına böyle dokundu. Kitabın devamı sizi duygudan duyguya sürükleyecek. Tekrar ediyorum sayfa sayısı gözünzü korkutmasın. Kesinlikle okunması gereken bir eser.

  Kitabın ilerleyen bölümde bir Burjuva oğlunun yiyemediği çöreği,  aç iki küçük çocuğa vermektense, suda yüzen kuğuya atmayı tercih etmişti. O zamandan bu zamana ne gelişti? Sanayi, teknoloji... Şimdiki zamanda moda olan çöreği verirken çekilen selfieler! Size ne kadar samimi geliyor ve hangisi daha acımasız? Bence zaman insanlığın üzerinde pek etkili olamamış! Şimdiki zaman da bir somon ekmek çalanı belki küreğe göndermiyoruz, ama kullanıyoruz azizim. İnsanların müşküllüklerini kullanıyoruz.

Sefiller kitabında bazı altını çizdiğim cümleleri aşağıda listeledim. Şimdiden keyifli okumalar.

“Doğa bazen adeta bizi düşündürmek için etkilerini ve görüntülerini bizim davranışlarımıza ve tam zamanında belli belirsiz ve akıllı şekilde karıştırır.”

“ Büyük bir uğultu vardır, ağzımız hariç her yanımız konuşur. Ruhun gerçekleri görülmez ve elle dokunulmaz olsalar da gerçektirler.”

“İç içe geçmiş iki bahtsızlıktan mutluluk doğar.”

“İşte insanlar böyle, bir salonda ayakkabılarınız hariç her yanınız çamurla kaplı olabilir. İyi bir şekilde ağırlanmak için sizden kusursuz tek bir şey istenir, vicdan mı? Hayır çizmeler.”

“ İnsanlık bir kimliktir. Tüm insanlar aynı hamurdan yapılmıştır. En azından bu dünyada yazgı bağlamında aralarında hiç bir fark yoktur. Öncesinde aynı karanlık, yaşam süresince aynı beden, sonrasında aynı kül. Ama insan mayasına karışan cehalet onu karartır. Tedavi edilemeyen bu karanlık insanın içini kaplayınca Kötülük’e dönüşür.”

“Yoksullukta belli bir raddeye erişildi mi yoksul insan ne sefalet karşısında inler ne de iyiliğe teşekkür eder.”

“ Başımızı göğe kaldırmayı sürdürmeli miyiz? Orada gördüğümüz o ışıklı nokta, sönecek cinsten midir? İdeali derinliklerde kaybolmuş, küçük, yalıtılmış, algılanamaz, parlak ama etrafı küme küme canavarları andıran o karanlık tehditlerle sarılmış bir halde görmek dehşet verici; yine de İdeal, bulutların ağzındaki bir yıldızdan daha çok tehlikede değildir.”

“Aşk ölüm değilse, hayattır. Hem beşik hem tabuttur. İnsan yüreğinde “evet” ya da “hayır” diyen aynı duygudur. Tanrı’nın yarattığı varlıklar arasında insan yüreği kadar ışık ama ne yazık ki aynı zamanda karanlık saçan başka bir şey yoktur.”

“ Maddenin boyun eğişi sürtünmeyle sınırlıdır; ruhun boyun eğişinin sınırı var mıdır? Sürekli devinim imkânsızsa, sürekli özveri zorunlu mudur?”

“Mutlu olmak ne korkunç şey! İnsan halinden nasıl da memnundur! Bunun kendisi için yeterli olduğuna nasıl da inanır! Yaşamın yanlış hedefi olan mutluluğa yönelirken, gerçek hedef olan sorumluluk nasıl da unutulur.”

“ Ölmek bir şey değil, yaşamamak korkunç.”

 







2 yorum:

  1. Sefiller hep okumak istediğim ama bir türlü okuyamadığım kitaplardan bir tanesi daha evet kabul ediyorum ben biraz okuma tembeliyim 😀 yazınız gerçekten çok güzel ve akıcı ama özellikle de beni aşağıda alıntıladığım kısım çok etkile de ve bir o kadar da haklısınız ki..
    Kitabın ilerleyen bölümde bir Burjuva oğlunun yiyemediği çöreği, aç iki küçük çocuğa vermektense, suda yüzen kuğuya atmayı tercih etmişti. O zamandan bu zamana ne gelişti? Sanayi, teknoloji... Şimdiki zamanda moda olan çöreği verirken çekilen selfieler! Size ne kadar samimi geliyor ve hangisi daha acımasız? Bence zaman insanlığın üzerinde pek etkili olamamış! Şimdiki zaman da bir somon ekmek çalanı belki küreğe göndermiyoruz, ama kullanıyoruz azizim. İnsanların müşküllüklerini kullanıyoruz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim, düşüncelerimi yazdım. Sefilleri okumak büyük bir mutluluk, bence geç kalmayın.

      Sil

Bazen yokluk sarar etrafını.  Sevgi yokluğu, şevkat yokluğu, anlayış yokluğu anlaşılmama yokluğu. O kadar yokluğun içinde varlığını bir türl...