Sefiller kitabını 2015 yılında kütüphaneden alıp okumuştum. Tadı damağımda
kalan ender kitaplardan biridir. Hani favori listem sorulsa ilk vereceğim cevap
Sefillerdir. Okurken bende üzüntü, acıma, kaygı, merak, ama en çokta tanıdıklık
duygusu barındırmıştı. Evet aslında sefilleri hepimiz tanıyoruz. Hani yaşayan
ama yaşadığını bir türlü kanıtlayamayan, görmemezlikten gelinen, dışlanan, hor
görülen, hayattan ayrıştırılanların hikayesi.
Victor Hugo ile ilgili kısaca aktarabileceğim ki, yazarın eserlerini
okuyanlar bilirler. Fransa’nın en önemli yazarıdır. Ayrıca Romantizm akımının
Fransa temsilcisidir. 1802 de Besançon’da doğmuş üç kardeşin en küçüğüdür.
Gençliğinde kralcı olsa da yıllar içerinde tutkulu bir Cumhuriyetçi olmuş.
Siyasi hayatından dolayı sürgün edilince imparatorluk yıkılana kadar Fransa’ya
dönmemiş. 1862 de Sefiller yayınlanmış ve Notre- Damın kamburu Deniz
İşçileri gibi önemli eserlere imza atmıştır. Ayrıca şiir ve oyun yazarı olan
Victor Hugo benim Fransız edebiyatına hayranlığımın sebebi oldu. Victor Hugo Sefiller
ile ilgili yayıncıya yazdığı mektubunda:
“Sefiller kitabının tüm halklar için
yazılmış olduğunu söylerken haklıydınız beyefendi. Herkes tarafından okunacak
mı bilmiyorum ama ben herkes için yazdım. İngiltere’ye olduğu kadar İspanya’ya,
İtalya’ya olduğu kadar Fransa’ya, Almanya’ya olduğu kadar İrlanda’ya, köleleri
olan cumhuriyetlere olduğu kadar, serfleri olan imparatorluklara da hitap
etmektedir. Toplumsal meseleler sınırları aşar. İnsan türünün yaraları, dünyayı
kaplayan o geniş yaralar, dünya haritası üzerine çizilmiş mavi ya da kırmızı
çizgilerde son bulmuyor. İnsanın cahil ve umutsuz olduğu her yerde, kadının
kendini ekmek parası için sattığı her yerde, çocuğun bir şeyler öğrenebileceği
bir kitabın ve ısınabileceği bir ateşin eksikliğini çektiği her
yerde, Sefiller kapıyı çalar ve şöyle der: Açın kapıyı, sizin için
geldim.İçinde yaşadığımız medeniyetin bu çok karanlık ânında, sefilin adı
insandır; her iklimde can çekişmekte, her dilde inlemeye devam
etmektedir” diye baslıyor.
Kendi kütüphanemi kurmaya
başlayınca dünya klasiklerinin olduğu rafta hep bir eksik vardı. Yıllar
sonra Sefilleri alıp kütüphaneme katarak ve yeniden okudum. Yine aynı
heyecanla, aynı duygularla ve bolca altı çizilmiş cümlelerle keyif alarak ve
çok üzülerek bitirdim. Öncelikle şunu belirtmem gerekiyor. Hangi dünya
klasiğini okursanız okuyun kaliteli bir yayınevinden alın ve özetini değil
tamamını okuyun. Ben Türkiye İş bankası Yayınlarını tercih ettim. İki ciltlik
kitap, ilk cilt 857, ikinci cilt 837 sayfa, çeviri Volkan Yaçıntoklu’ya ait.
Gözünüzü korkutmasın, akıp gidiyor.
Hikâye 19. Yüzyılda geçiyor.
Kahramanımız Jean Valjean Favorelles’de ağaç budayıcılığı yapan bir köylü idi.
Tek akrabası olan ablası dul kalınca 7 çocuğa ve ablasına bakmaya başladı. Bir
kış günü işsiz kalınca zorluklar başladı, ablasının tek başına çalışması
yetmedi, yoksulluk git gide artınca bir gün aç kalan çocuklar için bir somon
ekmek çaldı. Ve 5 yıl kürek mahkûmluğu başladı. Kaçma girişimleri de eklenince
19 yıl kürek mahkûmu oldu. Cezası dolduktan sonra şartlı tahliye edildi, ona
verilen yeni kimlikte “çok tehlikeli bir şahıs” yazıyor ve gittiği yere bu
kimliği göstermesi gerekiyordu. Hal böyle olunca kapılar bir bir yüzüne
kapandı. En son girdiği köpek kulübesine de köpek tarafından kabul edilmeyince
bir köpek kadar değerinin olmadığını haykıran Jean Valjean umutsuz aç ve
soğukta kamıştı. Yorgunluktan ve açlıktan bir bankın üzerine yattı. Oradan
geçmekte olan yaşlı bir kadın ona Piskoposun evi gitmesini söyledi. Bu sayede
Jean Valjean karnını doyurup sıcak bir yatakta yatabileceği Piskoposun kapısını
çaldı. Ve gece herkes uyurken Piskoposun odasındaki dolabı açarak içerisinde
gümüş takımlarının olduğu sepeti çaldı. Fakat çok gidemeden yakalanıp
piskoposun yanına götürüldü. Piskopos Jean Valjean’ı görünce “Dostum çok erken
çıkmışsınız bunları unutmuşsuz” deyip gümüş şamdanları Jean Valjean’a verdi.
“Kardeşim artık kötülüğe değil
iyiliğe aitsiniz. Ruhunuzu satın alıp içindeki karanlığı ve tehlikeli
düşünceleri çıkarıyorum ve onu Tanrı’ya teslim ediyorum. “ dedi.
İşte piskopos Jean Valjean’ın
hayatına böyle dokundu. Kitabın devamı sizi duygudan duyguya sürükleyecek.
Tekrar ediyorum sayfa sayısı gözünzü korkutmasın. Kesinlikle okunması gereken
bir eser.
Kitabın ilerleyen bölümde bir
Burjuva oğlunun yiyemediği çöreği, aç iki küçük çocuğa vermektense, suda
yüzen kuğuya atmayı tercih etmişti. O zamandan bu zamana ne gelişti? Sanayi,
teknoloji... Şimdiki zamanda moda olan çöreği verirken çekilen selfieler! Size
ne kadar samimi geliyor ve hangisi daha acımasız? Bence zaman insanlığın
üzerinde pek etkili olamamış! Şimdiki zaman da bir somon ekmek çalanı belki
küreğe göndermiyoruz, ama kullanıyoruz azizim. İnsanların
müşküllüklerini kullanıyoruz.
Sefiller kitabında bazı altını çizdiğim
cümleleri aşağıda listeledim. Şimdiden keyifli okumalar.
“Doğa bazen adeta bizi düşündürmek için
etkilerini ve görüntülerini bizim davranışlarımıza ve tam zamanında belli
belirsiz ve akıllı şekilde karıştırır.”
“ Büyük bir uğultu vardır, ağzımız hariç
her yanımız konuşur. Ruhun gerçekleri görülmez ve elle dokunulmaz olsalar da
gerçektirler.”
“İç içe geçmiş iki bahtsızlıktan mutluluk
doğar.”
“İşte insanlar böyle, bir salonda
ayakkabılarınız hariç her yanınız çamurla kaplı olabilir. İyi bir şekilde
ağırlanmak için sizden kusursuz tek bir şey istenir, vicdan mı? Hayır
çizmeler.”
“ İnsanlık bir kimliktir. Tüm insanlar
aynı hamurdan yapılmıştır. En azından bu dünyada yazgı bağlamında aralarında
hiç bir fark yoktur. Öncesinde aynı karanlık, yaşam süresince aynı beden,
sonrasında aynı kül. Ama insan mayasına karışan cehalet onu karartır. Tedavi
edilemeyen bu karanlık insanın içini kaplayınca Kötülük’e dönüşür.”
“Yoksullukta belli bir raddeye erişildi mi
yoksul insan ne sefalet karşısında inler ne de iyiliğe teşekkür eder.”
“ Başımızı göğe kaldırmayı sürdürmeli
miyiz? Orada gördüğümüz o ışıklı nokta, sönecek cinsten midir? İdeali derinliklerde
kaybolmuş, küçük, yalıtılmış, algılanamaz, parlak ama etrafı küme küme
canavarları andıran o karanlık tehditlerle sarılmış bir halde görmek dehşet
verici; yine de İdeal, bulutların ağzındaki bir yıldızdan daha çok tehlikede
değildir.”
“Aşk ölüm değilse, hayattır. Hem beşik hem
tabuttur. İnsan yüreğinde “evet” ya da “hayır” diyen aynı duygudur. Tanrı’nın
yarattığı varlıklar arasında insan yüreği kadar ışık ama ne yazık ki aynı
zamanda karanlık saçan başka bir şey yoktur.”
“ Maddenin boyun eğişi sürtünmeyle
sınırlıdır; ruhun boyun eğişinin sınırı var mıdır? Sürekli devinim imkânsızsa,
sürekli özveri zorunlu mudur?”
“Mutlu olmak ne korkunç şey! İnsan
halinden nasıl da memnundur! Bunun kendisi için yeterli olduğuna nasıl da
inanır! Yaşamın yanlış hedefi olan mutluluğa yönelirken, gerçek hedef olan
sorumluluk nasıl da unutulur.”
“ Ölmek bir şey değil, yaşamamak korkunç.”
Sefiller hep okumak istediğim ama bir türlü okuyamadığım kitaplardan bir tanesi daha evet kabul ediyorum ben biraz okuma tembeliyim 😀 yazınız gerçekten çok güzel ve akıcı ama özellikle de beni aşağıda alıntıladığım kısım çok etkile de ve bir o kadar da haklısınız ki..
YanıtlaSilKitabın ilerleyen bölümde bir Burjuva oğlunun yiyemediği çöreği, aç iki küçük çocuğa vermektense, suda yüzen kuğuya atmayı tercih etmişti. O zamandan bu zamana ne gelişti? Sanayi, teknoloji... Şimdiki zamanda moda olan çöreği verirken çekilen selfieler! Size ne kadar samimi geliyor ve hangisi daha acımasız? Bence zaman insanlığın üzerinde pek etkili olamamış! Şimdiki zaman da bir somon ekmek çalanı belki küreğe göndermiyoruz, ama kullanıyoruz azizim. İnsanların müşküllüklerini kullanıyoruz.
Teşekkür ederim, düşüncelerimi yazdım. Sefilleri okumak büyük bir mutluluk, bence geç kalmayın.
Sil